Binbir gece dizisinde her şey gerçek!"
Melike BİRGÖLGE /
mbirgolge@hurriyet.com.tr ‘Binbir Gece’ dizisinde, ‘Kötü Gelin’ olarak tanınan Ahu karakterini canlandıran Hazel Çamlıdere ile; oyunculuğu ve hayatını konuştuk.
HAZEL ÇAMLIDERE FOTOĞRAFLARI
Öncesinde Bebeğim, Aşk Oyunu, Sırça Köşk, Düş Yakamdan, Acemi Cadı adlı birkaç dizide ve televizyon filminde rol alsanız da adınız ‘Binbir Gece’ dizisiyle milyonlarca kişiye ulaştı. Kötü rolde olmak, o kötü rolü iyi oynamak mıydı sizi fark ettiren, yoksa başka bir sebep mi?
‘Binbir Gece’ dizisinden önce gerek program sunuculuğu gerekse ufak tefek rollerle bir şekilde ekrandaydım. Ama böyle bir projede yer aldığınızda geçmişiniz birden siliniyor ve insanlar sanki Ankara’dan dün gelip bugün diziye başlamışım gibi davranıyorlar. Bazı insanlar buna isyan ediyor. Ama bu işin kuralı bu ve ben hiç şikayetçi değilim.
İnsanlar daha sonra araştırıp, önceki çalışmalarınızı görünce…
Aynen… Daha sonra sizi tanımaya ve araştırmaya başladıkça ‘Aaa! Biz bu dizide izlemiştik’ ya da ‘Aaa! Ben bu programı hep takip ederim, bu kız mıydı sunan?’ demeye başladılar. Türkiye’nin en çok izlenen dizisinden bahsediyoruz.
Dizide birkaç bölüm görünenin bile yıldızı parlıyor.
Aynen… ‘Binbir Gece’ dizisinde bir bölüm bile oynasanız ertesi gün tanınmama şansınız yok. Hele de böyle bir projede kötü karakteri oynamak! Beş yıldır bu sektörün içinde olsaydım bile ilk projemde böyle bir şans yakalayabilir miydim bilemiyorum. Çünkü yeni bir oyuncuysanız kısa sürede tanınabilmenin iki yolu var.
“EN ZORUNU BAŞARDIM!”
Nedir onlar?
Ya başrol olacaksınız ya da iyi bir projede kötü karakteri oynayacaksınız. Kötü karakteri oynamam fark edilme sürecimi kısalttı evet ama şu an üzerinde konuştuğum hikayeler, projeler, görüştüğüm insanlar, hâlâ devam eden bir popülarite şunu gösteriyor. ‘Ben iyi bir oyuncuyum sanırım. En zorundan başlayıp en zorunu başardım.’
“AHU’NUN KÖTÜ BİR KARAKTER OLDUĞUNU KABUL ETMİYORUM!”
Aslında sizin canlandırdığınız o ‘kötü gelin’ karakterinin vermek istediği mesaj vardı değil mi, böyle insan olmasından daha çok?
Bizim toplumumuzda mutlu görünen bir çiftin arasına giren her kadın kötüdür, sebebi ne olursa olsun. Aslında ben Ahu’nun kötü bir karakter olduğunu pek kabul etmiyorum, kendi içinde. Hayatta hepimizin bir amacı ve bu amaçlara ulaşma yolunda farklı seçimleri vardır. Ahu da hayatını para sıkıntısı olmadan, yorulmadan rahat bir şekilde gerçekleştirmek istemiş, Bu amaçta çalışmayı ya da bir meslek edinmeyi değil de zengin bir adamla evlenmeyi tercih etmiş. Hayatımızdaki gerçek Ahu’ların tamamı hikayenin sonunda insanların tanımıyla ’kötü yola’ düşmüyor! O yüzden vermek istenenden çok almak istenen ders önemli.
“HIRS KÖTÜ BİR ŞEY DEĞİL”
Yaşamda karşılaştığımız çoğu kişi neden Ahu kadar hırslı sizce? Nedir onları bu duruma getiren?
Aslında hırs kötü bir şey değil. Bunu nerede, nasıl ve ne ölçüde kullandığınız önemli. Ben de hırslı bir insanım ama mesleğimi en iyi düzeyde yapabilmek adına! Başarılı olabilmek adına, ailemi mutlu edebilmek adına… İmkanlarım elverdiği ölçüde insanları mutlu etmek adına…
Peki fazlası…
Neden daha fazlası olmasın ki… Seçtiği yol ne olursa olsun bütün insanların buna benzer amaçları yok mu?
“OLDUĞUMDAN FARKLI BİR ŞEKİLDE TANIYORLAR!”
'Pis Cadı', 'İğrenç Gelin' gibi laflara maruz kalmışsınız ve size sokakta omuz atıyorlarmış. Ne yapıyorsunuz, nasıl cevap veriyorsunuz bu tür tepkilere?
Bu, birkaç kez olan bir şey. Ben mutlu oluyorum ve teşekkür ediyorum. Bu durumdan sanılanın aksine hiç şikayetçi değilim. Bu, işinizi ne kadar iyi yaptığınızı gösterir. Sadece oynadığınız karakterle değil yüzünüzle, duruşunuzla bambaşka bir insan olabileceğinizi göstermenin en iyi yolu belki. İnsanların beni bu kadar başarılı bir oyuncu olarak kabul etmelerinin en önemli sebeplerinden biri de olduğumdan bambaşka, farklı bir şekilde tanımış olmaları.
“BİNBİR GECE DİZİSİNDE HER ŞEY GERÇEK!”
Sizce neden bu kadar özdeşleştiriyor insanlar, karakterle canlandıran kişiyi?
Türkiye’de aile kavramı yurt dışına göre çok daha önemli. Ne kadar modern yapıda olursa olsun her ailenin aynı değişmez kuralları ve olmazsa olmazları var. Sahiplenme özdeşleşme çok daha fazla. Televizyonda en çok izlenen dizilere, hakkında en fazla yorum yapılan televizyon programlarına bakın, hepsi aile içi hikayeler. Sihir yok, masal yok, her şey gerçek. Aslında üst komşumuzun kapalı kapılar ardında yaşadığı hikayeyi taşıyoruz ekranlara. Dolayısıyla izleyicinin kendi gelini, kızı oluyoruz.
Sizi çok kişi dizideki ‘Hırslı Ahu’ olarak tanıdı. Peki biz Hazel’i tanımak istersek…
Aslen İstanbul doğumluyum. Babam emekli olmadan önce uzun yıllar devlet memuru olarak çalıştığı için lise dönemine kadarki öğrenimimi birden fazla şehirde tamamladım. Sonra Ankara’ya taşındık. Gazi Üniversitesi Ekonometri Bölümünü bitirdim.
Üniversitede okurken aynı zamanda çalışmışsınız. Neler yaptınız?
Üniversite döneminde hemen hemen her işte part - time çalışıp Ankara’da yapılabilecek ölçüde organizasyonlar ve etkinlikler sundum. Üniversite sonrasında da bir kaç yıl sanırım çalışmadığım sektör kalmadı. Hırs benim hayatımın hemen her alanında geçerli ama makul ölçülerde. 2005 yılının son dönemlerinde artık yapabileceği her şeyi yapmış ama kazandığı yetenekler ve birikimler hep medyada bir şeyler yapma isteğini artık zorunluluk haline getirmiş biri haline geldim.
Ve 2006 yılında da İstanbul’a taşındınız.
Evet… Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde tiyatro eğitimi aldım. Üniversite tercihlerimi yaparken o zamanki imkanlar elvermediği için konservatuar okuyamadım. Küçüklükten beri sanatın her dalına ilgim vardı ve hayatımı sanatla iç içe devam ettirmek istedim. Resim dalında ödüllerim var. Müzikle profesyonel olarak ilgiliyim. Benim bu konuda belirgin bir tercihim yoktu aslında. Hepsini bir arada yapmak istiyordum ama sanatı yaşam biçimi haline getirmek günümüz şartlarında gerçekten kolay değil. Ailem de kendilerine göre haklı sebeplerle bu isteğime destek olmadı. Dolayısıyla bunu gerçekleştirmek şimdi kısmet oldu. Her şeye sıfırdan başlayan biri olarak eğer belli bir çevreniz yoksa Ankara’da yaşayarak bu işi yapamıyorsunuz. Belli şartları oluşturmak, işin içinde olmak için İstanbul’da olmak zorundasınız. Ben de hiç bir ön hazırlık yapmadan sadece cesaretim ve özgüvenimle İstanbul’a geldim.
Yaşınıza göre olgun bir yapınız var.
Yaşıma göre oldukça olgun yetiştim. Hep kendi ayaklarınızın üzerinde durma mecburiyeti başladığınız her işte en iyisini gerçekleştirebilme zorunluluğunu ortaya çıkarıyor. Dolayısıyla imkanlar elverdiği ölçüde en iyisini gerçekleştirmeden tercih değiştiremiyorsunuz.
“ÖNCE MESLEĞİM OLDU SONRA OYUNCU OLDUM!”
Üniversitede Ekonometri eğitimi almış biri olarak başka sektöre geçmenize yani oyunculukla hayatınıza devam etmenize sebep olan nedir?
Buna sanatçı doğup sanatçı olarak devam etmek isterken geçici olarak farklı bir sektöre geçmiş olmak diyelim. Okuduğum bölüm oldukça zor. Aslında sevmeyerek okudum demek de haksızlık olur. Ancak o zaman önüme konulan seçeneklerin arasında en iyisiydi bana göre. Ailemi mutlu etmiş oldum iyi tarafından bakacak olursak. Yani Türkiye’de çoğu ailenin tabirine göre ’önce bir mesleğim oldu sonra oyuncu oldum.’
“FAZLA RENKLİYİM!”
Aslında siz haber spikeri olmak istiyormuşsunuz. Peki neden oyunculuğa yöneldiniz?
Ben Pazartesi günü bir film izleyip ’Evet mutlaka avukat olmalıyım tam bana göre’ deyip Salı günü bitirdiğim kitabı irdeleyip doktor olmaya karar veren bir insandım. Sizin düşünceleriniz dışında bir de çevrenizin size yakıştırdığı meslekler vardır ve bu nedense hep sanatla ilgili televizyonla ilgili oldu. Ben ekrana geçmeden önce de hep insanlar birilerine benzetir ya da televizyonda iş yaptığımı düşünürlerdi. Bir de bende yaptığım her işi profesyonelliğe dönüştürme isteği var. Resim yapardım, birkaç ödül aldım. Küçük çapta ‘Sen ressam olmalısın’ derlerdi. Müzik kulağım gerçekten iyidir. Klavye çalmaya başladım, çok kısa sürede öğrendim. Öğretmenlerim aileme ‘Mutlaka eğitim alıp devam ettirmeli’ dediler. Lise döneminde her uzun boylu güzel genç kıza ‘Manken olmalısın ‘derler ya onu da yaptım. Kısa süre sonra eğitmenliğe doğru gitti olay. Yıllar geçtikçe aldığınız eğitim duruşunuz, tavrınız, ses tonunuz, diksiyonunuz, değişen fiziğiniz itibariyle artık tek bir ortak nokta oluştu. O da ‘Sen haber spikeri olmalısın’ şeklinde…
İnsanların birçoğu haber spikerliğini sadece haber sunmak olarak düşünüyor.
Aynen dediğiniz gibi düşünüyorlar. Asla böyle bir şey yok. Ekranda haber sunmak sadece işin küçük bir parçası. Aslında çok keyifli gündemi insanlara aktarmak ama haber spikeri olursanız başka bir şey yapma şansınız yok. Ben fazla renkliyim. Salatada havuç da olsun istiyorum peynir de… Haber içerikli programlar sunarken bir yandan festivallere gitmek… Aynı anda ertesi günkü rolün için hazırlanmak…
Bunların hepsini aynı anda yapmak ve daha önemlisi yapabildiğini görmek en büyük mutluluk.
“PRENSES GİBİ GÖRÜNME KAYGIM YOK!”
Evet oyunculuk bu ama sizde olan özelliklerin dışındaki farklı bir karakteri yansıtmak, insanı zorluyor mu bazen?
Benim en büyük şansım ilk oyunculuk deneyimime bana en uzak olabilecek karakteri canlandırmakla başlamam. Ben saçım, makyajım, kostümüm, her şeyimle bambaşka biri oldum. Benim korkularım yok. Ekranda sürekli prenses gibi görünme kaygım yok. Başkalarının hayatı olmayı seviyorum. Yaptığım bütün işlerde bambaşka biri olmak hoşuma bile gidiyor.
“Oyunculuk pratik düşünmeyi ve analitik zekayı gerektiriyor” diyorsunuz. Yani…
Rolünüze çalışırken istediğiniz kadar ezber yapın, mekanı hayal ederek atacağınız adımı bile kafanızda planlayın kamera önüne geçtiğinizde sadece sız varsınız. Çalışmalarınızı zihninizde canlandırırken aynı anda ‘Işığı en iyi nerden yakalayabilirim, yakın plana geçince hareketimi ne kadar küçültürsem iyi oyun veririm’ sorularını da anında cevaplamak aynı anda uygulamak. Bu arada teknik ekipten veya yönetmeninizden gelen komutları da algılayabilmek gerekir. Analitik zeka da, olayları, problem ve sorunları ayrıştırma, neden - sonuç ile birbiri ile ilişkilendirip çözümleme demek değil mi?
Aldığınız eğitimden yola çıkarak analitik gözle bakarak hayatı çok sorguluyor musunuz?
Hayatı elbette sorguluyorum belirli ölçülerde. Herkes kendi mantığının kabul edebildiği kadar doğru adım atmaya özen gösterir. Ben elimden geleni yaptıktan sonra her şeyi oluruna bırakmayı öğrendim. Eskiden daha detaycıydım. Özen göstermek ve detaycılık arasındaki farkı öğrendim. Sabretmeyi öğrendim ama hâlâ pek başarılı değilim. Bu konuda kısa vadede pratik düşünebilmek gerçekten hayatı kolaylaştırıyor.